İnsan beyni milyonlarca yıl içinde ihtiyaçlarına, çevresel koşullarına, yaşam biçimlerine göre şekil almış ve beş duyu organının yardımı ile içinde bulunduğu dünyayı algılama ve yön verme yeteneğine ulaşmıştır.
Türümüz bundan yaklaşık 2.4 milyon yıl önce Afrika’da Hominini ve Australopithecine primatları olarak ortaya çıkmış ve yürüyerek Afrika’dan Asya’ya Avrupa’ya ve nihayet Amerika’ya ulaşmıştır.
Bu Adem ile Havva’nın uzun yürüyüşüdür.
İnsanoğlunun koşma becerisi yüksek değildir. Gerektiğinde kaçabilmek ya da kovalamak için sınırlı bir gücü vardır. Diğer yandan insanoğlu iki ayağı üzerinde durmaya başlayınca ufuk çizgisini görmüştür. Uzun mesafeleri aşmayı hedefleyen, gelecek zaman algısına sahip tek canlıdır.
Bitmek bilmez yolculuğu için gerekli ulaşım konfornun keşfi işimizi kolaylaştırdı.
Önce hayvanlar sonra ilkel taşıtlar, suyu aşma, yükseğe çıkma, daha çabuk ulaşma…
Artık ulaşmak için insanın araçtan daha çok aracın hızına ilgisi var. Zira nasıl olsa ulaşabileceğini biliyor.
Mil ya da kilometrenin önemi kalmadı. Artık ışık hızı ile yarışan bir insanoğlu var.
Peki beynimiz özellikle son yüzyıla ait gelişmelerle eşgüdümlü müdür?
Ne yazık ki hayır!
Hala atalarımızın beynine sahibiz.
Ve beynimiz bu yüz yıla ait hıza uyum sağlayamadı…
Beyin, hepimizde var. Peki kullanma kılavuzunu hiç okudunuz mu? Beyin dünyanın en karmaşık yapısı; elektro-kimyasal bir düzenek. Beyin bir adaptasyon organı. Eğer müdahale edilmezse son derece başına buyruk hareket edebilir, gerçekleri çarpıtabilir, yalan söyler, yanlış ya da eksik hatırlar, kendine göre anlamlar verir, hikayeler uydurur ve kendiliğinden bilinçli çalışmaz. Oysa bizler kararlarımızın mantıklı değerlendirmeler sonunda aldığımızı iddia ederiz. Beyin öznel evrenini yaratır. Öyle ki beyin sıkıcı konuşmaları olduğu gibi kaydetmez. Onları daha ilginç hale getirerek yeniden yazar… Her şey beyindedir, algıladığımız dünya içimizde aslında.
Tüm duyu organları beynin verileri nasıl kodladığı ile ilgili sonuç verir.
Net göremeyiz,
İyi duymayız,
Hissettiğimiz ısı ile gerçek ısı farklıdır,
Yemeğin tadını bile koku duyusu ile birleştirerek alırız…
Etrafımızda olup bitenleri eksik algılarız. Eksik kalan kısımları ise varsayımlarla tamamlarız.
Bir “Motosiklet Sürücüsü” beyninde mutlaka olağan işlevlerden fazlası var…
Neden daima ileriye bakmalıyız?
Beyin için güvenli sürüş nedir?
Neden risk alıyoruz? Korku ve haz aynı mezolimbik ödül sistemi içinde mi?
Hedefe ulaşmak mı yoksa sürüş keyfi mi?
Rüzgarı hissetmek beyni nasıl etkiliyor?
Kaza, ihmalkar davranış-beynin rahatlığı nasıl meydana gelir?
Hedefe ulaşmak mı yoksa sürüş keyfi mi?
Araç sürücüleri motor sürücülerini neden görmez?
Beyin tehlikeyi ne kadar hızlı fark eder?
Yolculuğu beyin nasıl algılar?
Genç beyin ile tecrübeli beyin arasındaki risk alma faktörleri sinirbilimsel açıdan farklı mıdır?
Beynimiz mi “Makine”ye hükmediyor yoksa “Makine”mi insana hükmediyor?
“Motor” korteks ile duyusal korteks uyumu(suzluğu) sürüşü nasıl etkiler?
Perspektif ilkelerini beyin öğreniyor mu yoksa yolların yakınsayan çizgileri doğuştan mı görüyor?
Sosyal beynimiz için motorsever gruplar ne anlam taşır?
Motorsever neden yardımseverdir?
Motor sürüşü planlama ve koordinasyon becerilerini nasıl artırır?
Motor sürüşü beyni neden rahatlatır?
10.000 saat mi 30.000 km mi?
Hedef Katılımcı
Motosiklet Sürücüleri
Eğitim Süresi
3 Saat
Eğitim Sonu Kazanımlar
İnsan Beyninin Tanınması
Beynin Varsayımsal Kusurlarının Bilinmesi
Kalıcı Davranış Değişikliği Temelini Oluşturmak